• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/
  • https://twitter.com/
Site Haritası
Takvim

Ozan İlim - Komünist Ozan

OZAN İLİM (Alemdar Tekoğlu)
 
 
1925 Tarihinde Ardahan –Posof’un Binbaşıeminbey Cilvana Köyünde doğdu. Babasının adı Muzaffer Annesinin adı Pembe’dir. Esas itibariyle Köyünde çiftçilik yaparak hayatını sürdürmüştür. Asıl adı Alemdar Tekoğlu, İlim’i mahlas olarak kullandı. Yazdığı şiirlerin içeriğine uygun bir mahlas, mahlasına uygun içerikte şiirler yazdı. Çünkü mahlasında da olduğu gibi o ilime ve bilime inanıyordu, onun yolu bilimdi.
Ozanımız İlim Tekoğlu, Köyünde çiftçilik yaptı. Yaşantısını sürdürmeye oda yetmedi, köyünden ayrılıp gurbet ellerde çalıştı, köyünden uzakta sılasına hasret. Hasretlik zordu, Cilvana dağları hep gözlerinin önüne gelip duruyordu.  Bu hasretlik ile keskin siyasi şiirlerinin arasına hasretlik şiirleri de sıkışıyordu. Çünkü kafası hep köyünde, Posof da idi.  Köyünü çok seviyordu. O nedenle 1973 ve 1977 de iki dönem muhtar seçildi. Muhtarlığı döneminde de siyasi faaliyetlerine devam etti. .  Bu faaliyetler Posof kaymakamını rahatsız ediyordu ve fala dayanamadı ozan ilimi makamına çağırdı ve Muhtar sizin köyden makinalı tüfek sesleri geliyormuş, gençler duvarlara yazılama yapıyormuş sildirmiyormuşsun dedi.  Daha birkaç suçlama ile çıkışır. Ozan İlim kaymakamın bu suçlamalarına şu şiir ile cevap verir.
 
Hangi makinalı tüfek sesleri
Ben ki yasakladım sakız patlatmayı
Neden sildireyim duvar yazılarını
Sürekli ilerleyen aydınlığı çizmişse.
Konuşup durma kaymakam
Varsın savrulsun başaklar
Uçsuz bucaksız kırlara
Gecenin karanlığı çığlıklarla yarılırken
Laf söylenir mi halka.
 
 
Derken 12 Eylül 1980 darbesi oldu. İlk işleri ozanım ilim Tekoğlu’nu sıkıyönetime çağırmak oldu. İlim Tekoğlu 1977 de seçildiği muhtarlık görevinden, görev süresi bitmeden sıkıyönetim mahkemesince görevden alınır. Sıkıyönetim savcısı ozanımıza sorar, sen bir muhtar olarak devlet memuru sayılırsın niçin halktan yana siyasi faaliyet içinde bulunuyorsun diye, ozanımız kendini aşağıda ki şiiri ile savunur.
 
 Savcı sordu neden halktan yanasın
Halktan değil kimden yana olayım
Halkım muhtaç ise ekmeğe aşa
Halktan değil kimden yana olayım
 
Bir yanda yoksulluk olmuş diz boyu
Kara bulut gibi koyu mu koyu
Bir yandan vatanı satan it soyu
Halktan değil kimden yana olayım
 
Bu halktır üreten bütün her şeyi
Çalar vurguncular döner köşeyi
Yoksul bırakırlar şehiri köyü
Halktan değil kimden yana olayım
 
İlim der ne davar ne de sürüyüm
Halk kurtuluş davasının eriyim
Kendine gel savcı halktan biriyim
Halktan değil kimden yana olayım

Ozan İlim’in şiirleri ile sosyal medyada tanıştım. Sevgili kızı Nurdan ilk şiirini paylaştığında dikkatimi çekti. Bana babasının şiiri olduğunu yazdı. Başka şiirleri var mı? Diye sordum, sağ olsun, oda bütün şiirlerini bana gönderdi, oğlu Av. Hilmi Tekoğlu’nun yazdığı kısa özgeçmişi ile birlikte. Şiirlerin hepsini zaman geçirmeden hemen okudum. Ozan ilim öyle şiirler yazmış ki hepsi birer domdom kurşunu, emperyalizmin ve onun yerli uşaklarının ciğerini delen. İşçiden köylüden yana, halkının gözü kulağı olan, onlara gerçek öncülük eden, onları uyaran ve uyandıran şiirlerdi bunlar. Böylesine şiirler yazmak o dönem öylesine zor ki, ama Ozan İlim bütün zorlukları göze alıp bu sert şiirleri o günün kötü ve baskıcı günlerinde yazmayı başarmıştır.
  Her dönem olduğu gibi bu dönemde de halkın üzerinde ki baskılar ve yasaklar haddinden fazla yoğundu. Halkın ozanına söz söyletmiyorlar, konserleri yasaklanıyor, plakları ve kitapları toplatılıyordu. Korkuları halkın uyanmasındandı. Bu yoğun baskılara boyun eğmeyip, hapis dâhil bütün zorlukları göze alıp görevini yapan ozanlarımızda vardı. Ozan İlim de bunlardan biri, her yazdığı şiir içi ayrı bir bedel ödemiş ama susmamış görevini yerine getirmiştir. Yani büyük ozan Pir Sultan gibi “Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan” deyip kalemini bir kılıç gibi kullanıp yoluna devam etmiştir.
 Vay, sen misin bunları çekinmeden yazan, yüzlerce kes kovuşturmaya uğramış, savcı ve hâkim karşına çıkmış, ama yine yazmaya devam etmiş, hatta bir adım daha ileri gidip suç diye nitelendirdikleri şiirlerini savcılara, hâkimlere savunması olarak okumuştur.

Tutuklarsın Hâkim yetmez mi sana
Bağırıp çağırman söker mi dersin
Zam zulüm işkence kopmuş giderken
Bu halk Direnişten bıkar mı dersin
 
 Doldurmuşsun çocukları içeri
Gene de bir adım atmazsın geri
Görmez misin kavuruyor her yeri
Yoksulluk seni de yakar mı dersin
 
Her taşın altında bizi ararsın
İnsan bitti kurda kuşa sorarsın
Derim ki kendini boşa yorarsın
Umduğun karşına çıkar mı dersin
 
Hâkim Halkım er geç birlik olarak
İlim’i de içlerine alarak
Tüm Ülkede meydanlara dolarak
Sel olup bendini yıkar mı dersin
  
Oğlu Hilmi İstanbul üniversitesi Hukuk fakültesinde okurken 1968 – 1970 yılları arası köyünden kalkıp İstanbul’a da yol uğratırdı. Bu yol uğratmalarının birinde, o dönemlerde fırtına gibi esen alanları, statları dolduran, işçi sınıfı ile iç içe mücadeleye katılan, sesi yurt dışında yankılanan Âşık İhsani ile tanışmak ister ve tanışır, onunla dost olurlar.
Âşık Veysel halk şiirinin son halkası idi diyen sözde aydınlar, bu kadar derinliği ve halktan yana olan ozanlarımızı görmezden gelip yok saymadaki amaçları ne idi şimdi iyi anlıyorum. Çünkü İhsani babanın da kitabına verdiği isimde ki gibi “ozan Dolu Anadolu” fakat sözde aydınlar bu ozanlarımızı görmüyor, görmek istemiyorlar. Çünkü bu ozanlarımız baş eğmiyor, haram lokma yemiyorlardı. Sadece ve sadece halkına öncülük ediyorlardı. Ozan İlim de bunlardan biri.
Ozan İlimin şiirlerini değerlendirirken yaşadığı dönemi göz ardı etmemek gerekir. Ülkeyi demokrat parti iktidarı yönetmektedir. Ve öldüğü güne kadar da sağ iktidarlar yönetmiş ve 12 Eylül 1980 darbesi dâhil birçok darbe ve muhtıraya da tanıklık etmiş, yaşamıştır. Bu baskıcı yönetimler döneminde halkın ezildiğini ve baskılara maruz kaldığına tanıklık eder. Gördüğü bu baskı ve zulüm düzeninde hep halkının yanında olmuş, halkı iç içe yaşamıştır. O nedenledir ki şiirlerinin hemen hepsinin konusunda gül ile bülbül yoktur. Baskıcı düzene bir isyan ve başkaldırı vardır.
Çağdaşı ozanlar hep bana değmeyen yılan bin yıl yaşasın deyip gülü bülbülü yazarken, halkı değil kendilerini düzene kapılanıp keselerini doldurmayı düşünür iken o sadece halkın sorunlarını dile getiren başkaldırı şiirleri yazmıştır. Aynen, sonradan dost olduğu ve her fırsatta dostum dediği Âşık İhsani gibi.
 
Zam zulüm işkence almış yürümüş
Halkı ezmiş vurguncuyu korumuş
Köhne Düzen her yanından çürümüş
Süpürüp atmazsam çekip vur beni
 
Ozan ilimin şiirleri başkaldırıyı anlatır iken tekrarı yapılan kelimelerden kaçmış yalın ve akıcıdır.
Ozanımız başkaldırı şiirlerinin yanında gurbeti ve gurbetinde gurbetini de anlatır dizelerinde. Sonraları kendinin de yaşadığı gurbetin acısını, çilesini de köyünden göçüp de Ankara’ya yerleşince daha iyi anlar ve dizelerine dökmeye başlar.
Bir gün Ankara’ya köylülerinin geldiğini duyar bir nebzede olsa hasretini gidermek için kalkar yanlarına gider ve uzun bir özlem gidermeden sonra şu dörtlükle başlayan şiiri yazar orada.
 
Gitme kal yanımda dostum
Memleketten sefa geldin
Sanma ki terk ettim küstüm
Memleketten sefa geldin 
 
Ve daha sonraları da sıla hasreti ağır gelir ozanımıza, hasretini mektuba döker. Mektuplarında sadece hasretten, özlemden bahsetmez memleket meselelerinden de bahseder, yine şiirler yazar mektuba. Mektuba yazıp gönderdiği şiirlerden biri şöyledir:
 
 
MEKTUP
 
Haydi, mektup var git güzel köyüme
Canım dostlarımı gör birer birer
Şimdi yaylalarda seyran zamanı
Götür selamımı ver birer birer
 
‎Şirin olur komşuların dilleri
Nice kıymet yaratmıştır elleri
Ömür boyu derlediğim gülleri
Cilvana yoluna ser birer birer
 
Havayı da deli gönlüm havayı
Ne çok özlemişim canım sılayı
Düğünlerde çekerlerken halayı
Yarenler koluna gir birer birer
 
İlim dinecek mi akan gözyaşı
Ayaz göl kanlı göl ya göze başı
Nazım-ı Miko-yu Laçin Çavuş-u
Bul da hallarını sor birer birer
 
Ozanımız öğüt şiirleri yazmayı da ihmal etmez. Oğlunun kendi gibi halktan yana yani ezenden değil ezilenden yana olmasını öğütler.  Eğer öğütlerini tutmaz ise bir daha yanına gelmeyeceğini anlatan şiirinde olduğu gibi:
 
"Eğer bu Vatanı aziz tutmazsan
Hiç bekleme beni gelmem bir daha
Gözünden korkuyu silip atmazsan
Hiç bekleme beni gelmem bir daha
 
 Sömürücü Zalimlere uyarsan
Emek harcamadan vurup doyarsan
Halk kurtuluş davasından cayarsan
Hiç bekleme beni gelmem bir daha
 
Sen de bilirsin ki Halkımız yoksul
Kimi işsiz kimi yetim kimi dul
Onlara yol göstermezsen iyi bil
Hiç bekleme beni gelmem bir daha  
 
İLİM der ki oğlum babanı dinle
Nereye dediysen geldim seninle
Sebat etmez isen şerefle şanla
Hiç bekleme beni gelmem bir daha
 
Aşağıda ki dörtlük ile başlayan şiiri de günümüzün, hırsızlarını, vurguncularını, talancılarını anlatmaya yetmez mi?
 
Görmez misin milyarları yutanı
Vurup servetine servet katanı
Emperyalist talan eder Vatanı
Eli kolu bağlı durulur mu hiç
 
Sözde aydınlar bu ozanlarımızı görmezden gele dursun, onlar halk ile iç içe olmaya, en zor günlerde yanlarında olmaya her zorluğa rağmen çaba gösterdiler. Her türlü mücadeleye birlikte katıldılar. İşçi ile emekçi ile grevlerde bulunup hak verilmez alınır diye haykırıp şiirlerini okuyup türkülerini söylediler, meydanları ayağa kaldırdılar, coşkuya coşku kattılar. İlim amcada bu ozanlarımızdan biri idi.
 1960 ve sonrası bu tür eylemlerin sıkça görüldüğü yıllardı. Sol eylemlerin sıkça olduğu. Ozan İlim de bu gelişmelere tanık olmuş ve katkı koymuş ozanlarımızdandır.
Sol eylemlerin ve gelişmelerin tavan yaptığı 1968 den 1970’e gelindiğinde işçi sınıfında da büyük hareketlilik ve çok büyük gelişmeler oldu. Bu hareketlilik içinde 15-16 Haziran 1970 şanlı işçi yürüyüşüne gelindi. Bu işçi yürüyüşü İstanbul da adeta yaşamı durdurur iken zamanın hükümetine de bazı geri adımlar attırdı. İstanbul da bunlar olur iken yurdun dört bir yanında da mutluluklar yaşattı. Bu gelişmelere ozan İlim de seyirci kalmadı. Bulunduğu yerde devrimci faaliyetler ile kalbinin onlarla birlikte olduğunu ve aşağıdaki şiiri ile Posof’dan, İstanbul’ da yürüyüş deki işçilerimizi selamladı, bu büyük kalkışmadan mutluluk duyduğunu anlattı.

Sökün etmiş dört bir yandan geliyor
İşçi Sınıfı bu gülüne kurban
Yüz bin, yüz bin Meydanlara doluyor
Hayatı yaratan eline kurban
 
 On altı Haziran Yetmiş yılında
Devrim türkü olmuş şirin dilinde
İsyan Bayrakları yürür elinde
Kol, kol akar her bir koluna kurban
 
Titriyor Patronlar feleği şaşmış
Malının mülkünün derdine düşmüş
Yüz binler Çağlayan sel gibi coşmuş
Ezer geçer sağı soluna kurban
 
İLİM der ki işte bu kutsal isyan
Gün gelir yayılır tutuşur her yan
Bir avuç Haine Çiftlik mi Vatan
Kurtuluşa giden yoluna kurban
 
 
1968 – 1980 yılları arasında okullarda ve fabrikalarda kuvvetli bir sol rüzgâr esmeye başlamıştı. Her yer ve her alanda solcuların eylemlikleri yükseliyordu. Bu eylemlere bazı ozanlarımız sazı sözü ve fiili destek ile katılıyor bazıları da sadece sazı ve sözü ile destek veriyordu. Bu ozanlarımızdan biri de Ozan İlimdi. 31 Mayıs 1971 Nurhak eylemleri, 3o Mart 1972 Kızıldere katliamı, 6 Mayıs 1972 Deniz’lerin idamı, 18 Mayıs 1973 İbrahim Kaypakkaya’nın katledilişi. Bu olaylar ve yargısız infazlar olur iken sözde aydınların ozan saydıkları sözde ozanlar tek bir dize olsun yazıp söylemez iken, görmezden geldikleri birkaç tane halkın ozanı hiç susmadılar. Ozan İlim de bunlardan biri idi. Bu yiğit gençlere ağıtlar yaktı marşlar yazdı. Şiirlerinde yargısız infaz emri veren savcıya ve hâkime seslendi. Aşağıda ki örnekte olduğu gibi:
 
Tüm karanlıklara savaş açmış da
Üstüne, üstüne yürür Denizim
Ok gibi fırlamış menzile gider
Gizli gerçekleri görür Denizim
 
Halk için başını koymuş bu yola
Hain vurguncunun başına bela
Kurtuluş günleri çatsın bir hele
Faşizmi alnından vurur Denizim
 
Engeli tanımaz güçlüğü aşar
Nerde eylem gerek oraya koşar
Bu şanlı kavgada dağ gibi düşer
Baş eğmez canını verir Denizim
 
Ey büyük devrimci bulunmaz eşin
Bilinir dengisin kızıl güneşin
Yoluna kurbandır bu can yoldaşın
İLİM selamına durur Denizim
 
 
Eylemler bütün hızı ile devam ediyordu. 68 hareketinin önderlerinden Deniz Gezmiş ve 2 arkadaşı ( Yusuf Aslan, Hüseyin İnan) yakalanmıştı. Askeri mahkeme hızlı bir yargılama ile idamına karar verdiler. 6 Mayıs 1972 sabaha karşıda idam ettiler.  O günlerde Ankara da bulunan Ozan İlim bu olaya çok üzülür, bu üzüntüyü oğlu Av. Hilmi Tekoğlu şöyle anlatıyor.
“Kara haberi radyodan dinleyince yanımdan gözyaşlarıyla uzaklaşan Babam Alemdar Tekoğlu yanıma öğleden sonra ağzında sigarayla döndü. Hiçbir zaman onu sigara içerken görmemiştim. El yazısının bulunduğu dosya kâğıdını hüzünle uzattı bana. Oku ve sakla dedi. Duygularının mükemmel ifadesi olan şu mısraları yazmıştı : . “
 
 "Kim demiş ki sussun kalpler ağıt yok
Yan yüreğim parelensen yeridir
 Başı gökyüzünde sehpaya giden 
Ha sensin ha üç Yoldaştan biridir
 
  Ne dövünmek gerek ne de yerinmek
 Bu ne bir yenilgi ne de yengidir
 Mahzun gözlerimden akan kanlı yaş
 Altı Mayıs Sabahının rengidir "
 
 Ozanımız, ne kadar köyde yaşasa da, yükselen sol siyasi hareketi yakından takip eder. İşçi sınıfının eylemlerine, mitinglerine katılır, onlara destek verir.  1977 bir mayısı da bunlardan biridir. Köyünden kalkar İstanbul’a bir mayısa gider, fakat devletin suç aygıtı kanlı yüzünü gösterir 36 yiğit insanımızı katleder. Bu katliam karşısında ozan İlim aşağıdaki şiiri yazar.
 
Saldırın dört yandan emekçilere
Yoksulun çırası yansın bakalım
Otuz beş yetmezse bin bin öldürün
Halkımın ocağı sönsün bakalım
 
Nasıl olur hak adalet isterler
Özgürlük eşitlik kardeşlik derler
Gönderlere kızıl bayrak çekerler
Bayramı karaya dönsün bakalım
 
Sen Vatanı satarmışsın ona ne
Her şeye karışır oldular yine
Tüm itlerinizi salın peşine
Sesini keserek sinsin bakalım
 
İLİM der ki bir gün gelir sorarız
Faşist çemberini elbet yararız
Emperyalist zincirleri kırarız
İt ulumaları dinsin bakalım

 
Komünist Ozan Kul Sefili

 

BAŞA DÖN



PDF ANKARA ŞİİRİM

PDF "ANKARA 2" ŞİİRİM





Yorumlar - Yorum Yaz
KİTAP SATIŞ
Üyelik Girişi
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam72
Toplam Ziyaret148527