• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/
  • https://twitter.com/
Site Haritası
Takvim

Her Devrimci Komünist Değildir

HER DEVRİMCİ KOMÜNİST DEĞİLDİR

02.09.2012 23:21

Her Devrimci Komünist Değildir, Ancak Her Komünist devrimcidir!

CHP Sol Bir Parti Değildir!

 Türkiye’de siyasi terminolojide CHP yıllardır sol bir parti muamelesi görmektedir, neki bu gerçeklerle bağdaşmamaktadır. Parti amblemlerindeki altı oktan birinin “devrimcilik” olması, kimilerine göre kendilerini “solcu” olarak nitelendirmelerini gerekçelendiriyor. CHP, öncelikle burjuvazinin, sermayenin partisidir.

Mustafa Kemal tarafından kurulmasından itibaren Türkiye Cumhuriyeti’nin kapitalist sistem içinde saf tutması sürecinde “tek parti” döneminde bu misyonun taşıyıcısı olmuştur. Asker, bürokrat ve sermaye sahiplerinin oluşturduğu egemen burjuva sınıflarının, oligarşinin temsilcisi olmuştur. Türkiye’yi, ABD ve İngiliz emperyalizminin bölgedeki temsicisi düzeyine yükseltmiş, daha sonra NATO’nun Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne karşı ileri karakolu konumuna getirmiştir. Daha Ulusal Kurtuluş Savaşı esnasında, Türkiye Komünist Partisi’ne, Çerkez direnişçilere,  Kürt halkına ve Laz halkına karşı giriştiği imha hareketi ile hiç bir demokratik yanı olmadığını ortaya koymuştur. Rum, Ermeni ve Musevi yurttaşları, “gayrımüslim azınlık” olarak nitelendirip tüm kazanılmış sosyal ve demokratik haklarını gaspetmiştir.

Kürt ulusal sorununu “Doğu sorunu” olarak nitelendirip Türkiye Kürdistanı’nı “mahrumiyet bölgesi” ilan ettiler. Sürgüne gönderilecek tüm devlet memurlarını “mahrumiyet bölgesine” yolladılar. “Mahrumiyet bölgesi”ne hiç bir altyapı yatırımı yapmadılar, Kürt halkına yaşayabileceği kadar olanak lütfettiler. “Türkiye Türklerindir” belgisi ile tüm ulusları ve ulusal azınlıkları yok saydılar, asimilasyon politikası uyguladılar. Kendilerine muhalefet eden tüm siyasi ve ulusal güçleri, komünistlerden ve Kürt halkından başlamak üzere, baskı, terör ve imha yolunu seçtiler. Kendi içlerinden çıkan Demokrat Parti yöneticilerini, başbakanını idam ettiler, kendi sınıflarının, kendi içlerinden çıkan muhalefete bile tahammül edemediler. Mustafa Kemal’den sonra onun yerine geçen ve aslen Kürt kökenli olan İsmet İnönü dahi Türkiye’de tek bir milletin olduğunu ve bunun da Türk milleti olduğunu, diğer tüm milletlerin Türk milleti içerisinde eritileceğini ilan etmiştir.

CHP’nin borazanı olan “Cumhuriyet” gazetesi  Almanya’da Faşist Hitler Diktatörlüğünü selamlayan ilk gazete olmuştur.

İşte eli bu denli kanlı ve dikta temsilcisi olan CHP, Dersim katliamının baş sorumlusu olduğu halde Dersim’de alevi yurttaşlarımızın temsilciliğine soyunuyor, Kürt halkını katlettiği halde Kürt halkının savunuculuğuna soyunuyor, sanki Kürt kavramını bu ülkede onyıllarca yasaklayan başkaları imiş gibi. Türkiye’de darbe yapan tüm orgenareller CHP çizgisinde unsurlar değilmiş gibi darbelere karşı çıkıyorlar. Cemal Gürsel de, Memduh Tağmaç da, Kenan Evren de CHP ekolünün temsilcileri değil miydi? 12 Mart’ın muhtıracı generallerinden Muhsin Batur, 12 Eylül öncesi CHP’den Cumhurbaşkanı adayı  olmadı mı?

Türkiye Komünist Partisi kurucuları ve ilk merkez komitesi üyeleri Mustafa Suphi ve yoldaşları, CHP kurucusu ve ölene dek genel başkanı olan Mustafa Kemal tarafından katledildi. THKP/C, THKO ve TİKKO önderleri, Mahir Çayan, Deniz Gezmiş, İbrahim Kaypakkaya ve yoldaşları “Kemalist” faşist cunta tarafından katledildi. 12 Eylül faşist diktatörlüğü döneminde komünistler, sosyalistler, devrimciler, ilerici demokratlar “kemalist” generaller vasıtasıyla tutuklandılar, işkence edildiler, cezaevlerinde ve açık alanlarda katledildiler, Kürt halkı en ağır terör ve katliamları, köy boşaltmaları, zorunlu göçleri “kemalist” faşist cunta koşullarında yaşadı. “Bu ülkede Kürt yoktur, dağda yürüyen insanlar kara bastıklarında kart-kurt sesleri çıktığından onlara Kürt denmiş” diyenler bu “kemalist” faşist generaller değilmiydi? Bugün “Cumhuriyet” gazetesi yine bu katilleri “utana sıkıla” savunmuyor mu?

CHP, faşist Evren ve Şahinkaya’nın yargılandığı davaya sadece “12 Eylül döneminde partinin mallarına el konduğu için müdahil olduk” demedi mi? CHP kurulduğundan beri anti-komünist, işçi ve emekçi düşmanı politikalar izlemedi mi? Koç’lar, Sabancılar ve Cumhuriyet Türkiye’sinin burjuvazisi hep CHP’li olmadı mı?

Örnekler çoğaltılsa, ayrıntıya girilse, alıntı yapılmaya başlansa sayfalar yetmez. Ama tüm bunlar şu gerçeği değiştirmiyor. Hala milyonlarca insan “sol parti” sandıkları için CHP’ye oy veriyor, CHP üyelerinin % 90’ı “sol” bir partiye üye olduklarını zannetikleri için bu partiye üye oluyorlar. Taban ile yönetim arasında bu çelişki taşınamayacak hale geldiği her dönemde ise Bülent Ecevit gibi, Kemal Kılıçdaroğlu gibi unsurları bulup “sol” söylemler ile partinin başına geçiriyorlar. Sular durulduktan sonra tekrar “eski tas eski hamam” oluyor. Aslında “sol” bir partiye üye olduğunu sanan kitle de birgün yönetimde sol’a yönelik değişiklikleri yapabilecekleri inanç ve umudu ile CHP’ye kan vermeye devam ediyorlar. Tabii ki bu kitle CHP’nin tezgahında hem “solcu”, hem “devrimci”, hem de “kemalist” oluyorlar, böylece de kemalist olmak toplumumuzda solcu olmak ile eşdeğerde nitelendiriliyor.

Solcu olmak çok soyut bir kavramdır. İşçi sınıfının bilimi , Marksizm, Leninizm idelerinin taşıyıcısı olmak toplum tarafından solcu olmak ile özdeş nitelendirilebilir. Bunu halk arasında kabul görmüş bir tanımlama olarak nitelendirebiliriz. Ancak “sosyal demokratlar” ile “komünistler” arasında reformist ve devrimci olarak oluşan ayrımdan sonra sosyal demokratlar kendilerini hala “sol” olarak nitelendiriyorlarsa ki, bu da yanlıştır, çünkü daha önce sözde Karl Marx’a sahip çıkan sosyal demokratlar o konumlarını da terkedip Keynesçi ekonomilerin savunuculuğuna soyunmuşlardır, burjuvazinin sınıf partilerine dönüşmüşlerdir, CHP’nin tarihi gelişiminin bu “sosyal demokratlar” ile yakından uzaktan ilgi ve alakaları yoktur. CHP tarihinin hiç bir döneminde Karl Marx ve Friedrich Engels’in bırakın siyasi, ekonomik görüşlerini savunmamıştır.

“Kemalist Sol’cular Ne Kadar Devrimcidir?

Maalesef Kemalizmin ve CHP’nin kimileri tarafından bizzat “sol” olarak adlandırılması Türkiye’de yerleşik bir anlayış haline  gelmesinin olgusunun yanısıra, kemalist olduğunu kabul etmeden kemalist olanlar da mevcuttur. Zamanında Mustafa Kemal tarafından diğer halk ve ulusların asimile edilmesi, “türk kültürünün özümsetilmesi” amacıyla kurulan Halkevleri, “solcuların” sahip çıktığı bir örgütlenme düzeyine gelmiştir. Faşistlerin “Türk Ocakları” ne ise Halkevleri de kemalistler için o idi. 12 Eylül öncesinde CHP’nin il ve ilçe lokallerini “devrimci eğitim” için seçen, Halkevlerini devrimci çalışmanın odakları olarak seçen anlayış kabul etmese de kemalist görüşlerin etkisinde bir gençliğin yetişmesine yol açmıştır. Bu kesimler de “devrimci” kavramının dolaylı olarak Kemalizmin etki alanında  gelişmesine yol açmışlardır.

12 Eylül öncesi devrimci gençlik hareketlerinin içinde saf tutan birçok devrimci gencin bugün Atatürkçü Düşünce Derneklerinde faal olmalarının veya hem “solcu” hem “devrimci” hem de “kemalist” olmalarını savunmalarını izah etmenin başka bir gerekçesi yoktur. Bu kesimler de bugün CHP’de politika yapıyorlar ve CHP’nin seçmen tabanını oluşturuyorlar. Bu kesimler o kadar “devrimci” ve “solcu” ki, aslında ÖDP’ye oy vermeleri gerektiğini ama “sol” oyların bölünmemesi adına CHP’ye oy vermenin yerinde olduğunu savunuyorlar. Aynı zamanda ise ÖDP, devletten icazetli SİP/”TKP” ve Halkevleri lokallerinde boş zamanlarını geçiriyor, onların etkinliklerine katılıyorlar. Bazı DİSK yöneticilerinin ve DİSK’e bağlı bazı sendikaların, TMMOB’nun kimi Odalarının, Türk Tabibler Birliği’nin, Çağdaş Hukukçular Derneği’nin, Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin bugün hem “solcu” geçinip hem de Ergenekon davalarında, eski DİSK genel Başkanı, yeni CHP milletvekili Süleyman Çelebi önderliğinde  Silivri’de nöbet tutmaları başka nasıl açıklanabilir?

Komünist Olmanın Gerekleri

Bu ülkede komünistlerin işi çok zor ama bir o kadar onurlu. Marksçı-Leninci öğretiyi savunmayan, onun bilimsel eğitiminden geçmeyen, dünyaya milliyetçilikten, ulusalcılıktan uzak, enternasyonalist açıdan bakmayan bir “solcu”, “devrimci” kitle ile karşı karşıyayız. Büyük bir bölümü eğitimsizlikten dolayı Kemalizmin etkisinde kalan ama aslında iyiniyetli olan bu kitlenin sabırla işlenmesi, onlara Markscı-Leninci bakış açısının, diyalektiğin, tarihsel maddeciliğin kavratılması , işçi sınıfının bilimsel dünya görüşünün, proletaryanın diktatörlüğü ilkesine, üretim araçlarının toplumsallaşması ilkesine yakınlaştırılması ancak günlük mücadeleler, fabrika, işyeri, semt, köy, mahalle, lise, meslek okulu, dershane, üniversite ve yüksek okul örgütlenmeleri içinde mümkündür.

Sendikalarda, demokratik kitle örgütlerinde, meslek odalarında, öğretmen, gençlik, kadın örgütlerinde, hemşehri derneklerinde, kültür ve dayanışma derneklerinde, alevi, ezidi, süryani, Ermeni, Rum, Çerkez, Abhaz, Boşnak, Arnavut, Roman, Laz, Kürt derneklerinde mümkündür. Bunun için parti üye ve yandaşlarımızın ideolojik, teorik ve politik olarak eğitimlerden geçerek silahlanması gerekiyor. Bu güçler içinden yarın mücadelenin değişik aşamalarında eylem birliği içinde olacağımız bağlaşık kesimler olabilecektir. Toplumsal mücadelenin diyalektiği böyle cilvelere gebedir. Ancak reform ile devrimin, işçi sınıfının Marksçı Leninci bilimi ile onun sapmalarının ayrımı sosyalizm mücadelesinde komünistlerin önderliğini belirleyecektir. Onun için CHP’lileri, CHP öyle olduğu ve bunu geçmişte olduğu gibi bugün de her gelişmede ispatladıkları gibi “Nasyonal Sosyalist” olarak nitelendirip uzaklaştırmayacağız.

Bizim için önemli olan, CHP’nin tabanında iyiniyetle mücadele eden ancak yanlış yerde olduklarının ayırımında olmayan kesimlerin en az bağlaşık olarak kazanılmasıdır. CHP örgütlerinden  kazanılacak kadrolar da olacaktır. Kemalizmin etkisi altındaki devrimci örgütlenmelerin tabanına dışlayıcı olarak yaklaşmayacağız, onları kendilerini adlandırdıkları gibi “kemalist devrimciler” olarak kabul edip burjuva ideolojilerin etkisinden uzaklaştırmaya ve işçi sınıfının bilimine yakınlaştırmaya çalışacağız, en azından bağlaşık olmaya hazırlayacağız.

Burada güncel olan temel kıstaslar, en önce Kürt Ulusal Sorunu’na ve Kürt Özgürlük Hareketine yaklaşım, daha sonra da egemen sınıf olan burjuvazinin güvenlik örgütü, savaş makinesi olan Türk Genel Kurmay’ının tepesine ve hiyerarşik kademelerine karşı olan yaklaşımdır. Bunun panzehiri de sınıfsal bakış ve sınıfsal duruştur. Dolayısıyla sınıf bilincinin bu kesimlere taşınmasıdır.

Komünist olmak, TKP’li olmak bunu gerektirir. “Ben komünistim, TKP’liyim” demek kolay olmamalıdır. Komünist olmanın gereklerini, kendimize herhangi bir ayrıcalık talep etmeden yerine getirmek ve partimizin etki alanını geliştirmek en önemli görevimizdir. İşçi sınıfı içindeki her türlü sapmanın etkisizleştirlmesinin başka yolu yoktur. Her devrimci komünist değildir, ancak her komünist devrimcidir. Komünist olarak doğulmaz, Komünist Partisinde komünist olunur. Komünist Parti üyesinin, yani komünistin görev ve sorumluluklarının çerçevesi de Türkiye Komünist Partisi’nin tüzüğü ile belirlenmiştir.

“Komünistlerin Birliği” mi, Daha Güçlü TKP mi?

Mücadele ettiğimiz topraklarda sosyalizmin zaferinin teminatı Türkiye Komünist Partisi’dir. Türkiye Komünist Partisi yaşadığı likidasyon sonrası son yıllarda yürütülen çalışmalar sonucunda önemli ve belirleyici alanlarda temel örgütlerini oluşturmuştur. Kuşkusuz ki bugün gelinen aşama yeterli değildir ve ulaştığımız örgütlülük bizim için hiç bir zaman yeterli olmayacaktır.

ATILIM’ın düzenli yayımı ve dağıtımı, dost legal yayınlar ile ilişkilerin geliştirilmesi, sendikalarda ve yerleşim birimlerinde ama özellikle işyerlerinde yapılandırılan temel örgütler ülke çapında birçok legal sol partinin örgütlülüğünü aşmıştır. Likidasyon öncesi TKP kadroların sayıca çok büyük bölümü  maalesef bu süreçte sınıfta kalmışlardır. “Sol liberal”, “kemalist”, “demokratik çoğulcu sol parti” söylemleri ile ayrı görüşler savunduklarını zannetseler de, birleştikleri ortak nokta Sosyalist Düzenin temel ilkelerinin, yani proletarya diktatörlüğü, üretim araçlarının toplumsallaştırılması, ekonominin merkezi yönetiminin  inkari ve yeni tipten Leninci Parti’nin reddidir.

Kuşkusuz ki henüz ulaşmadığımız sağlıklı kadrolar önümüzdeki süreçte dikkat merkezimizde olacaktır. Ancak şimdi bu kadrolardan daha önemlisi, gerek geçmişte, gerekse bugün Marksçı Leninci komünist formasyonda olduğunu dile getiren, Marksçı Leninci ilkeleri savunan, Komünist Partisi’nin devrimci mücadelede olmazsa olmaz bir gereklilik olduğunu savunan, 12 Mart ve 12 Eylül’ün işkence tezgahlarından , zindanlarından onurlarıyla çıkan, 12 Eylül sonrası mücadeleye katılan türk , Kürt ve diğer uluslardan genç devrimcilerden partiye yeni  kadrolar kazanılmasıdır. Değişik dergi çevrelerinde, legal “sol” partilerde, sendikalarda, demokratik kitle örgütlerinde aktif faaliyet yürüten bu arkadaşlarımız ile onları parti üyeliğine hazırlayacak çalışmalara önem vermeliyiz.

12 Eylül öncesi ve sonrası TKP’de önemli görevler üstlenmiş, ancak partinin yanlış politikaları ve kadro politikaları sonucunda parti dışına itilmiş, likidasyona karşı çıktığı için Nabi Yağcı kliğinin hışmına uğrayıp partiden uzaklaştırılmış çok değerli birikim ve deneyimlere sahip kadrolar bizim yoldaşlarımızdır. Bu yoldaşlara yönelik ayrı bir çalışma, kendileri ile bireysel olarak görüşülerek yürütülmektedir. Buna gereksinim vardır, çünkü parti ile bağların kopuk olduğu süreç her yoldaşın gelişiminde parti yaşamı dışında olması doğal olan deformasyonlar yaratmıştır. Bunların titizlik ile giderilmesi gerekmektedir.  Türkiye Komünist Partisi’nin geçmiş yöneticilerinin yaptıkları ideolojik, politik ve örgütsel hatalar Türkiye Komünist Partisi yerine başka bir parti kurulması gerektiğinin gerekçesi olamaz. Bu hem yanlıştır hem de gereksizdir. Belirleyici olan Komünist Parti gereksinimini savunan tek tek kadroların değerli deney, birikim ve katkılarının Türkiye Komünist Partisine kazandırılmasıdır.

Konspirasyon kurallarına uyarak, parti örgütlerinin ve tek tek yoldaşlarımızın güvenliğini tehlikeye atmadan yürütülecek bir süreç sonunda partimiz örgütlülüğünü daha da geliştirecektir. Daha güçlü bir Türkiye Komünist Partisi’ne giden yol böyle zorlu çalışmalardan, hazırlıklardan, süreçlerden geçecektir. Mustafa Suphi’lerin kuruculuğunda geliştirilen, kesintiler sonrası Bilen yoldaş döneminde sürdürülen ve daha sonra likidasyona uğrayan ama bugün Mustafa Suphi’lerin, Bilen yoldaşların ruhu ile yeniden örgütlenen Bolşevik, Leninci çizgi “Daha Güçlü TKP”’nin de teminatıdır

TKP'ni sayfasından alınmıştır.



Başa Dön







Ana Menüye Dön


Yorumlar - Yorum Yaz
KİTAP SATIŞ
Üyelik Girişi
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi1
Bugün Toplam15
Toplam Ziyaret148026